KEMALİYE
2011 yılı Mayıs ayının son haftası, Ege’den Malatya’ya oradan da Trabzon’a gitmek üzere yola çıkmıştık. Alışılmışın ötesinde bir Anadolu ile karşılaştık.
Çiçek tarlaları ile kaplı Anadolu |
Yağmurların Mayıs ortalarına kadar sürmesi, havaların serin gitmesinden olacak, Anadolu baştanbaşa ‘yeşildi’, çiçekliydi, yüksek dağlarının zirveleri karlı, gökyüzü masmavi, bulutlar enfesti.
Yollarda bizden başka in yok cin yok |
Malatya’dan Trabzon’a, Arapkir, Kemaliye, Kemah, Erzincan, Gümüşhane, Torul ve Zigana Dağını izleyerek gitmeye karar verdik.
Manzaralar doyumsuz |
Malatya’dan Erzincan’a bu yoldan ilk kez geçecektik. Yolumuz üzerindeki yerleşim yerleri hakkında hiçbir bilgim ve fikrim yoktu. Genelde önce bilgilenir, sonra giderim. Bu kez önce gittim, sonra bilgilendim.
Keban barajı-Karasu ırmağı ile dolan vadiler |
Sanki off-road’daydık. Yollar bomboş, çevre alabildiğine ıssız ve vahşiydi. İlçelere giden bir iki minibüs dışında bir araca rastlamadık.
Vali Recep Yazıcıoğlu Köprüsü |
Keban barajı kıyısı boyunca yolları süsleyen çiçekler |
Arapgir’den Kemaliye’ye giden yolun sağında Keban barajını besleyen ırmaklardan Karasu’nun oluşturduğu vadileri doldurmuş su bulunuyor. Çiçeklerle bezenmiş doğa ve bu baraj gölü, harika manzaralar oluşturuyorlardı. Sık sık durup bu güzellikleri sindirmek istiyorduk.
Baraj gölünün vadilerdeki görünümü |
Kemaliye |
Derken Kemaliye’ye vardık. Burası hakkında hiçbir fikrim yoktu. Önce hemen girişte bir kule-cafe çekti dikkatimizi. Merdivenlerle çıkılan, manzarası izlemeye değer bir yer, ancak merdivenleri çıkmak zor olmalı. Sonra, yerleşim yerine yaklaşınca bir cami gördük. Mimarisi oldukça dikkat çekiciydi.
Kemaliye'de cami |
Orada Kemaliye’nin merkezini soruyor ve aracımızı park ediyoruz. Birden şaşkına dönüyorum. Nepal’de gördüğüm, olduğu gibi korunmuş, Unesco dünya ortak kültür mirasına alınmış, üç kent geliyor aklıma. Sanki burası da öyle bir yerleşim yeri! Sokaklar boyu değişik bir mimari tarzında yapılmış evler, dükkanlar, lokantalar, meydanlar, resmi binalar, görüyoruz. Çarşısı olağanüstü güzel! Utanıyorum bilgisizliğimden. Bol bol resim çekiyor, gezi bitiminde buraların tarihini, kültürünü öğrenmeyi aklıma koyuyor ve bu güzel yörenin tadını çıkarmaya bakıyorum.
Kemaliye çarşısı |
Kemaliye Belediyesi |
Güzel bir yemek sonrası, çay içtiğimiz yerde, Kemaliyelilerle yaptığımız sohbet sırasında görülmeye değer bir mahalleden söz ediyorlar. Kısıtlı zamanımıza karşın, şimdiye dek gördüklerimize bakarak, orayı görmeden gitmeyi göze alamıyoruz.
Dik bir eğimle akan Coşkun Su |
Lökhane |
İyi ki de öyle yapmışız. Daracık ve inişli-çıkışlı sokaklarında pek çok bu değişik mimari tarzında yapılmış, bazıları aynı tarzda yenilenmiş, evler, camiler, dükkanlar, değirmen vs. gördük. Lökhane (yöreye özgü bir tatlıymış: dut ve cevizin dövülmesiyle yapılıyormuş. Maalesef biz tadamadık, Lökhane öğle namazı nedeniyle kapalıydı, epeyce bekledik ama yolumuz uzundu ve gitmek zorundaydık) ve lökhanenin hemen yanındaki ‘coşkun su’, ahşap evler, pencereler, kepenkler, kapılar, kapı aksamları bizi mest etti.
Kemaliye'de cami ve sağda fırın |
Bu yapıların halen kullanılıyor olması, penceresinde, kapısında birilerinin olması insanı daha da etkiliyor. Bu evlerde oturanları kıskandım. Ben de böyle ‘özel’ tarzı olan bir yerde doğup büyümek isterdim. Kemaliyelileri kutlarım günümüze değin kültürlerini yaşattıkları için, evlerini yıkıp betonlaştırmadıkları, korudukları için. Kendilerine güzel evler yapmayı bildikleri için.
Bu arada, her yerde olduğu gibi, Kemaliye’de de günümüzde Toki binaları yükselmiş! Ne önünde durulası, ne de fotoğrafı çekilesi bir mimari tarzı ya da görünümü var bu çok katlı betonarme yapıların!
Geride Karanlık Kanyon yaya patika yolu |
Burada bir şaşkınlığı da, ‘Karanlık Kanyon’ yazısını görünce yaşadım. Burada tarafımdan keşfedilmemiş bir kanyon varmış! Olmadı, Kemaliye’yi bu kadar görmek kesinlikle bana yetmedi.
El emeği ile açılmış dağ tünellerinde doğal ışıklandırma bile düşünülmüş. Elveda Karasu. |
Kemaliye’ye bir kez daha gitmeliyiz. İlk fırsatta, orada kalarak, acele etmeden, daha fazla keşfetmeliyiz.
Eve döndüğümde, çektiğim resimlerden birinde Vali Recep Yazıcıoğlu’nun yapımına önayak olduğu köprünün de olduğunu öğrenince, dövündüm diyebilirim. Bilgim olsaydı, bu anı başka türlü yaşardım: en azından o köprünün üzerinden geçer, durur, saygıyla anardım onu!
Kemaliye bekle, yine geleceğim kısmetse!
NOT:
Eski adı sarp anlamında Eğin’miş. Atatürk savaş sonrası Ankara’da ciddi bir muhalefetle karşılaşınca, Eğinliler ‘hemen 500 atlı ile geliyoruz yardıma’ demişler . Bu davranışları ile Atatürk’ün takdirini kazanmışlar ve Atatürk Eğin’e bakanlar kurulu kararı ile kendi adını vererek onurlandırmış onları. Fazlası için bkz. www.vikipedia.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder