12 Mayıs 2011 Perşembe

ATLANTİK OKYANUSU

11 ve 12. GÜNLER      3-4 MART 2011
ATLANTİK OKYANUSUNDA

O biçiminde ufuk çizgisin ortasında minicik kalan koca bir geminin balkonunda duyulan yalnızca su sesi


Şili’nin şirin Valparaiso limanından ayrıldıktan sonra Güney Psifik Okyanusunda yol almış, Şili fiyordlarını, Macellan Boğazını, Punta Arenas’ı, Beagle Kanalını, Ushuaia’yı görmüş, Güney Amerika’nın en güneyindeki Cape Horn’u dolaşıp Güney Atlantik Okyanusu’nda ekvatora doğru yol alırken Falkland Adalarındaki Stanley’e uğramıştık.
Gördüklerimiz bizi büyülemiş, heyecan yormuştu.
Programa göre, iki tam gün denizde yol alacaktık.  Sonra uğrayacağımız liman Buenos Aires olacaktı.
İki tam gün gördüklerimizi ve yaşadıklarımızı içimize sindirmek için gerekli bir mola gibi geldi bana.
Bulutlar, enfes tablolar oluşturuyorlar

Gerçekten de, kendimizi geminin konforlu yaşamına bıraktık. Gün doğumlarını, gün batımlarını izledik.
Dünyanın öte ucunda yeni bir gün başlıyor



Atlantik Okyanusu'nda bir güneş batışı

 Gemi etkinliklerine katıldık, spor yaptık, balkonumuzda çay-kahve saatleri, sohbetler yaptık. Yemek saatlerinde gönlümüze uyan lokantalara gittik, taze tropikal meyveler, lezzetli dondurmalar, deniz ürünleri yedik. Güvertelerini, alışveriş merkezlerini gezdik. Müzik ve dans gösterilerini izledik. Fotoğrafları bilgisayarda düzenledik.
Star Princess gemisinde tango gösterisi

Kamaramızın balkonunda oturduk saatlerce. Ne bir araba alarmı sesi, ne trafik gürültüsü, ne onarım sesleri, ne ambulans, polis, itfaiye siren sesi, ne de insanı geren sevmediğimiz başka bir ses ...ne egzoz dumanı, ne kanalizasyon kokusu, ne de başka kötü bir koku...ne TV, ne gazete, ne de radyo...

Atlantik Okyanusu'nda bir güneş doğuşu
Atlantik Okyanusu'nda bir güneş batışı

Evimiz, dertlerimiz, sorumluluklarımız, gündelik işlerimiz, monotonluk, planlarımız, eşimiz, dostumuz, çocuklarımız,  ülke ve dünya olayları o denli uzakta kalmışlardı ki, öyle değişik duygular ve tatlar ile sarılıp sarmalanmıştık ki, Princess gemilerinin sloganı tam da bizim ruh halimizi yansıtıyordu :
 Escape completely  (tüm varlığınla uzaklaş)

Evet kesinlikle, ama kesinlikle, arasıra herşeyden kopmak, uzaklaşmak insana iyi geliyor !

6 Mayıs 2011 Cuma

FALKLAND ADALARI

10.Gün   02 Mart 2011

 STANLEY

Atlantik Okyanusunda ilk karaya çıkacağımız yer iki adadan oluşan Falkland Adaları olacaktı.
Star Princess gemisinin rotasını gösteren çizim


Arjantinliler bu adalara Malvinas Adaları diyorlar, İngilizler ise Falkland Adaları. 1982 yılında adaların Arjantinliler tarafından işgal edilmesi üzerine çıkan savaşta Arjantin İngiltere'ye yenildi. Bu savaş Arjantin'de diktatörlüğün sona erdirilmesine, ülkeye demokrasinin gelmesine yaradı.  Arjantinliler hala bu topraklarda hak iddia ediyorlar.
Açıkta demirleyen gemimizden Stanley'in görünüşü
  
Gemimizin yanaşacağı derinlikte rıhtım olmadığından açıkta duran gemimizden yine geminin 100 kişilik tekneleri ile karaya çıktık. İsteyenler 4X4 jeeplerle  denize açılmakta gecikmiş az sayıdaki kral penguenleri görmeye gittiler.

Hediyelik eşyalarda penguen motifi kullanılmış bolca

Hava yine muhteşemdi. Falkland adalarının (2 büyük, 200 kadar küçük adadan oluşuyor) tek yerleşim yeri Stanley çok renkli bir yer. Yapıların oluklu saç çatıları rengarenk. Jeepler çarpıcı renklere boyanmış. İngilizlere özgü yapı tipleri, iki katlı kırmızı otobüsleri, soldan işleyen trafikleri, pubları ve tipik telefon kulübeleri ile dünyanın bir ucunda olduğumuzu unutuyor, İngiltere'deymişiz hissine kapılıyoruz.
Stanley'de iki katlı otobüs

Adada bulunan İngiliz Üssüne gelen asker ve aileleri yaşıyor burada. Birçok hediyelik eşya dükkanı var ve gemi yolcuları pubları bulmakta pek zorlanmıyorlar.

Stanley'de rıhtım

Stanley'de renkli jeepler
Tipik telefon kulübeleri ve postahane
Stanley'de kilise
Önde  toplar, arkada 1800 lerden kalma otel
Stanley'de deniz kıyısında su içen ördekler

Adalarda hiç ağaç yok. Otsu bir bitki türü ile kaplı . 120 den fazla kuş türü var.

Falkland Adalarında tepelere ve ağaçlara rastlanmıyor

Stanley'de karaya çıkış


CAPE HORN

9.GÜN  01.03.2011

Ushuaia’dan akşam saatlerinde ayrıldık. Çok yakınındaki Port Williams’da açıkta durarak Şili gümrük görevlilerinin gemiye gelmeleri beklendi  ve tekrar transit geçiş için Şili  sularına doğru hareket ettik.

İstikamet: Şili’nin ve Güney Amerika’nın en güney ucu  Cape Horn.

Cape Horn’da sabah 0700 saatlerinde olacaktık. Gece gemideki bir şova gittik. Eğlenceliydi. Gemide herkesi oyalayacak bir etkinlik var. Tümünü görmek yada yapmak imkansız. Kişiler kendilerine göre seçimler yaparak zaman geçiriyorlar.

Sabahleyin, artık yatmadan önce telefonla ayarladığım uyandırma zili ile kalktık. Sabah sabah bir heyecan daha yaşayacaktık.

Cape Horn hatırası
Edindiğim bilgilere göre CAPE HORN  Amsterdam yakınlarındaki bir kasabadan alıyormuş adını. Hollandalı bir gemici  (Schouten)  yelkenlisi ile Macellan Boğazından geçmesine izin verilmeyince bu burnu (aslında bir ada olduğu anlaşılıyor sonraki yıllarda) dolaşarak Pasifik Okyanusu’na geçmiş. Onun doğduğu yerden esinlenerek buraya Hoorn (Boynuz) demiş, sonradan İngilizler Cape Horn (Boynuz Burnu) olarak değiştirmiş.

Burası, Antartika ile Güney Amerika arasında, ticari gemilerin kıtayı dönmek için geçmek zorunda oldukları Drake Geçidi'nin kuzey kenarını oluşturur.  Gemicilerin hem sevdiği hem nefret ettiği bir yerdir. Tierra del Fuego takım adalarının en güneyindeki Hornos adasındadır. Ondan daha Güneyde Diego Ramirez olmasına karşın, burası ‘en güney uç’ olarak ünlenmiş.

Cape Horn'da doğal heykeller

Güçlü akıntılar, saatte 200 km’e varan rüzgarlar, buz dağları ve büyük dalgalar nedeniyle batan gemilerin çokluğu buraya ‘gemicilerin mezarlığı’ denmesine yol açmış. Dünyada korkulan 3-5 yerden biri.

1914 yılında Panama Kanalının açılmasıyla Cape Horn’u dönmek zorunda kalan gemiciler rahat nefes almışlar. Ancak Cape Horn Yedi Denizin Everest’i olarak oradaki koşullarla boğuşmak isteyen gemicileri hep kendine çekmiş. (22 Ekim 2008 de Marmaris’ten yola çıkan Uzaklar II adlı tekne de 2 kişilik mürettebatı ile 14 Mart 2011 de burayı dönme mutluluğuna  erenlerden).
Cape Horn'da sıradışı sakin bir hava vadı

Cape Horn’u dönmek öylesine büyük bir olay ki, burayı dönen gemiciler sol kulaklarına Cape Horn küpesi takma hakkına sahip oluyorlarmış. İki kez dönen 2 küpe takabilirmiş. Hatta o gemici yemeğini bir ayağını masaya uzatarak bile yiyebilirmiş.

Buralarda gemicilere balina sürüleri ve albatroslar eşlik etmiş zaman zaman.
Ayrıca, Punta Arenas'da görülen Macellan Penguenlerinin geldikleri en güney noktadır.

Hoorn adasında Şili deniz kuvvetlerine ait küçük bir bir üs binası, fener, şapel, bayrak ve bir Albatros heykeli bulunuyor. Albatros siluetinin yer aldığı anıt heykel 50 metrelik bir tepeye 1992 yılında dikilmiş. Güçlü rüzgarlardan etkilenmemesi için 1,5 m derinliğinde ve 6X6 metrelik bir beton platforma gömülmüş. Bu heykel Cape Horn’u dönerken ölen tüm gemicilerin anısına, onları sonsuza dek unutmamak adına  dikilmiş.
Hoorn Adasındaki Albatros anıtı, bayrak ve Şili'nin üs binaları

O gün kalın giysilerimizle, güvertede yerimizi aldık. Kendimizce rüzgara, dalgaya vs güya hazırdık. Cape Horn adasına yaklaşırken Star Princess gemisinin İngiliz kaptanı bulunduğumuz konumla ilgili bilgileri anons etmekteydi.

Şu anda Pasifik ve Atlantik Okyanuslarının tam ortasındayız. Buraya tam 23 kez geldim. Hiç birinde böyle sakin, rüzgarsız muhteşem bir havaya rastlamadım. Burası 200 gün rüzgarlı, 120 gün bulutlu ve hep dalgalı bir yerdir. Adaya hiçbir zaman yanaşamadığımız kadar yanaşabileceğiz ve siz Albatros heykelini çıplak gözle görebileceksiniz. Hava o denli güzel, deniz o denli sakin ki, gezinti sırasında çekeceğiniz videoyu Karayipler’de çektiğinizi söyleseniz kimse şaşırmaz. ‘

İçimden her ne kadar ‘gerçek koşullara rastlasaydık da Cape Horn ne menem yermiş görseydik’ diye geçirdiysem de, Ushuaia’ya yaklaşırken güvertede rüzgardan duramadığımız, video kamerasını sabit tutamadığım anlar aklıma gelince şansımıza şükrettim.
Hoorn adasında otsu bitkiden başka birşey yok

Ve buralarda, iki okyanusun birleşme çizgisinde, olmanın keyfini sürdük. Pasifik maceramız böylece bitmişti bile…Sıra Atlantik’te.

USHUAIA


8.gün    28 ŞUBAT 2011

FIN DEL MUNDO  (DÜNYANIN SONU )


Bu turu seçme amaçlarımdan biri, Güney Amerika’nın en güneyindeki yerleşim yerlerini görebilmekti.

Neredeyse güney Amerika boyunca Güney Pasifik Okyanusu ile And sıra dağları arasına sıkışmış haldeki Şili’nin en güneyindeki  yerleşim  yerini (Punta Arenas)görmüştük. Şimdi ondan da güneyde yer alan, Arjantin’in en güneydeki yerleşim yerine doğru yol alıyorduk. Ushuaia. Burası 'Dünyanın sonu'  Fin del Mundo
olarak tanınıyor.

İnsanı heyecanlandıran şey sanırım coğrafya olarak, bulunduğumuz konumdu.
Yer kürenin en güneyinde olmak ve buradan ötede Antarktika’ya dek başka
hiçbir şeyin olmaması. Son nokta. Harita üzerinde bir çizgi, ada, kanal, kent, dağ adı diye gördüğün şeylerin tastamam içinde olmak, olabilmek…


 
Gelmeden önce edindiğim bilgilere ve kaptanın uyarılarına göre, burada
bir günde 4 mevsim yaşanabilirmiş. Her an sert güney rüzgarı, soğuk, yağmur
veya ılık güneş olabilirmiş. Bu nedenle kat kat giysiler yeğlenmeliymiş. Şemsiye taşıyan biri varsa o kesin turistmiş. Çünkü yerli halkı taşımazmış bile ! 

 Tur operatörümüz anonsla bildiriyor:
  ‘’İskele tarafında (geminin gidiş yönüne göre sağı) Arjantin topraklarını, Sancak
   tarafında (geminin solu) Şili topraklarını görüyorsunuz’’


Les Eclaireurs (dünyanın en güneyindeki deniz feneri , uzaktan kumandalı ve güneş enerjisi ile çalışıyor)
 
Hava bilgimize güverek  güverteye hazırlıklı çıkmıştık. Gerçekten de, kaptanı doğrularcasına, aniden patlayan rüzgarla güvertede barınmak imkansızdı. Kuytu bir yere sığınarak ve bu koşulları da yaşamamız gerektiğini düşünerek, Ushuaia’ya doğru ilerlerken Dünyanın en güneyindeki deniz feneri  diye bilinen deniz feneri ile karşılaştık. Rüzgar öyle şiddetliydi ki, kamerayı sabit tutmak olanaksızdı.

Şili ve Arjantin toprakları arasında seyreden gemimizin güvertesinden manzara

 
Güzel ülkemizin sıcak kentlerinden getirdiğimiz giysilerin bizi buralarda sıcak tutacağına güvenemediğimizden, gemide satın aldığımız polarlar ile Punta Arenas’dan aldığımız yün boneleri giymiştik. Arkadaşıma sordum:
-        Neredeyiz ??
-        Fin del Mundo ‘daaa (burasını okyanusa doğru haykırdık)
Dalgaların dövdüğü fenerin çevresinden dolanarak Ushuaia’ya yöneldik.Yön değiştirmekten olsa gerek, az önce esen sert rüzgar birden kesildi. Manzara muhteşem, hava çok güzeldi. Ön güvertede bol bol resim çekiyordum.
 
Star Princess Ushuaia'ya yaklaşıyor


Ushuaia hatırası


Ushuaia (Usuaia okunuyor) rıhtımında bir yelkenli

Ushuaia’da, diğer yerlerde olduğu gibi, gemi sabah varıp akşam ayrıldığı için,
günübirlik turlar alabiliyorsunuz. Yolcuların kimileri turistik tren ile bir saat uzaklıkta bir yere, kimileri dağ ve göl manzaralı turlara, kimileri dağın belli bir yerinen aşağı yürümek üzere treking’e, kimileri teknelerle deniz aslanlarını görmeye gittiler.

Ushuaia'dan bir manzara

Biz, otobüslere doluşup günümüzü böyle bir turla alelacele harcamak istemedik. Ushuaia’yı doya doya yaşamak, orada olmanın keyfini sürmek, belleğimizde sindirilmiş olarak kalmasını yeğledik.

Dünyanın bi ucundan sevdiklerimize kart atmak için postanede sıra bekledik

İyi ki de öyle yapmışız ! Kentte açıklardaki o şiddetli rüzgardan eser yoktu. Hava muhteşemdi. Bir günde 4 mevsim yaşamadık. Palto, polar ve boneleri sırt çantalarımıza tıkıp, güneşli-ılık havada Ushuaia  sokaklarında (Avenida San Martin) yürüdük, ilginç gördüğümüz şeylerin fotoğraflarını çektik, deniz müzesine gittik, evlerini, otellerini gördük,  yerli halkla karşılaştık,  kameramıza yeni pil, hediyelik eşyalar aldık, sahilinde oturduk limanda demirlemiş  gemimize baktık.
Ushuaia'da bir duvar resmi
Ushuaia, buranın Yaghan Yerlileri dilinde 'batıya doğru ilerleyen koy' demekmiş. Küçük bir İngiliz misyoner kasabası iken, önce Arjantin deniz üssü, sonra da  80000 nüfuslu bir kent olmuş. Yerli halk 1911'e dek eriyip yok olmuş. Bugün kent turistik öneme sahip olduğu kadar Antarktika'da araştırma yapanların da uğrak yeri.

Saksılarda görmeye alıştığımız, küpe çiçeği ağacı

Bol çiçekli bir bahçe



Alaska'da başlayan  Panamerican Karayolu kıtayı boydanboya geçip Ushuaia'da son buluyor. Buradan öteye artık 'yol' yok !


Ushuaia'da ana cadde
İlginç bir Pansiyon


Maersk -Sealand konteynerleri Türkiye'den gelmiş olabilirler

Gemi kalkmadan 2 saat önce de gemi güvertesine çıkıp oturduk.

Ushuaia sahil şeridi

Çevresini saran, zirveleri karlı, görkemli yüksek dağların eteğindeki Ushuaia’nın her an değişen eşsiz manzarasını doya doya izledik.

BEAGLE CANAL

8.GÜN    28 ŞUBAT 2011


Bu kanal, Güney Amerika’nın  TIERRA DEL FUEGO bölgesindedir. Bölgeye bu adı, buralardan ilk kez geçen Macellan vermiş. Gemiden karaya baktığında alevler/dumanlar çıktığını görmüş ve buraya ‘Ateş Ülkesi’ anlamına gelen Tierra del Fuego demiş. Dumanlar volkanik dağlardan çıkmaktaymış. Bu ad, 300 yıl kadar, gemicilerin korkulu rüyalar görmesine neden olmuş.
Bölgenin batısı Şili, doğusu da  Arjantin topraklarında kalmaktadır.

1831 yılında dünya çapında araştırma gezisine çıkan Charles Darwin’in  içinde bulunduğu HMS Beagle
gemisi  bu kanaldan Pasifik Okyanusuna çıkmış. Bu buzlu kanala o nedenle  bu geminin adı
verilmiş. Kanal 240 km uzunluğunda ve en dar yeri 5 km genişliğinde. Bu kanalda Ushuaia dışında,
ondan daha küçük bir yerleşim yeri olan , Port Williams  var.


Princess Patter (günlük bülten)
Star Princess  gemisinde her gece kamaralara İngilizce bir bülten  dağıtılıyor. Bu iki A4 kağıdı büyüklüğündeki gazetede ertesi gün gidilecek yerler, geminin rotası, hava durumu, gemideki çeşitli lokantalardaki yeme-içme bilgileri, yarışmalar, kara turları, kültür-sanat etkinlikleri, alışveriş olanakları  vb konular yer alıyor. (Bu gazeteyi hep yanınızda taşımakta yarar var, ünkü geminin herhangi bir yerindeyken o sırada ne gibi etkinlik olduğunu buradan kolayca izleyebililir, ilginizi çeken şeyleri kaçırmazsınız.)  Yani sizi her an ilerdeki saatlerde neler olacağına hazırlıyorlar.
Akşamdan fotoğraf ve video kameralarımızın pillerini doldurup, hafızalarını boşalttık ve yattık. Planımız sabah 0600 dan önce kalkıp, hafif kahvaltı yapıp güvertenin en geniş açılı yerinde yerimizi almaktı. Her sabah saat 0500’ lerde kalktığını iddia eden  arkadaşıma  güvenerek huzurlu bir biçimde uyuduk.

Her ne olduysa, asla o saatlerde gözünü açamayan ben, belki biyolojik alarmla (!) gözümü açtım. Yattığım yerden bir de ne göreyim, perdelerini hiç kapatmadığım kamaranın yere dek uzanan ve balkona açılan  penceresinden karlı dağlar görülmüyor mu? Derhal fırladım, erken kalkacağına güvendiğim (!) arkadaşıma fırçasını  atmayı sonraya saklayarak, ‘paltonu giy, güverteye koşuyoruz’ dedim.


Beni yattığım yerden fırlatan manzara

Pijamalarımızın üzerine palto ve berelerimizi giyip, kameraları kaptığımız gibi asansöre koştuk. Güverteye çıktığımızda millet çoktan yerlerini almıştı…Kendime Türk usulü - önce güverte korkuluğuna bir dirseğimi koyup sonra yavaş yavaş araya girerek -  rahatça fotoğraf çekebileceğim bir yer açtım.
Beagle Kanal'ındaki buzulları görmek için güverteye çıkan yolcular

Ve 1,5 saat neredeyse soluk almadan video ve fotoğraf çekerek, izleyerek doyumsuz, unutulmaz bir görsel doğa şovu izledik. Tepeleri karlı And dağları, denize dek uzanan buzullar, şelaleler, güneş doğuşu, çok huzurlu bir ortam.  Sessizliği bozan tek şey Star Princess gemisinin tur operatörü Joe May'in yaklaşmakta olduğumuz buzulları yumuşak bir sesle bildiren İngilizce ve İspanyolca anonslarıydı…

Beagle Kanalında Romanya buzulu ve şelale


Almanya Buzulu - Beagle Kanal
Hollanda Buzulu - Beagle Kanal
Fransa Buzulu - Beagle Kanal

Star Princess adlı gemimizin güvertesinden Beagle Kanalı

Beagle Kanal'da bir gezinti teknesi

Buzullardan sonra ıssızlaşan güverte  ve açık- hava sineması

Daha önceki cruise turumuzda (Baltık Başkentleri) bu denli sessizlik olmamıştı. Bunda belki yolcuların çoğunluğunun 70+ olmasının veya yolcu genelinin İngiliz ve Amerikalı olmasının rolü var sanırım. Konu buraya gelmişken, genç mürettebatı ve az  sayıdaki yolcuları saymazsak gemide yaş ortalaması da 70+ gibiydi. Yemek salonlarında veya toplantı salonlarında insanın kendini huzur evindeymiş gibi hissettiği anlar çok oluyordu. Tabii, Şubat ayının sonu Mart ayının başını kapsayan turda gençlerin, iş ve çocuklarının  öğrenimi nedeniyle, evden uzaklaşamamalarının rolü de vardır mutlaka. İşte emekli olmanın keyfi de buymuş… Tatilinin zamanını ve mekanını kendin seçebiliyorsun.


Bu muhteşem 1,5 saati uykuda geçirseydim, yani Beagle Kanalı kaçırmış olsaydık, eminim gezinin geri kalanı bana zehir olurdu ! Uykuyu, kahvaltıyı her zaman bulurum, ama taaa buralara bi daha nasıl gelirim ???
Sevgili arkadaşımın ve benim gezide en çok etkilendiğimiz yer işte bu Beagle Kanalı  oldu.

Vahşi, sessiz, huzurlu, muhteşem, ırak, yalın, kusursuz, insan eli değmemiş, tenha, kendi
halinde, iddiasız, güzel mi güzel bir kanal.

Kimileri Alaska’ya benzetiyordu manzaraları. Dilerim karşılaştırma fırsatını yakalarım !





Artık gemimiz Ushuia’ya doğru yol alırken üstümüzü değiştirebilir, bir güzel kahvaltı yapabilirdik…
Guruldayan karnımızı tropikal meyvelerle balkonda susturmak üzere, gördüklerimizden mest
olmuş halde kamaramıza yöneldik.

 

Öyle acıkmışız ki, kahvaltıda tabakları sil-süpür yapmışız